5 Aralık 2010 Pazar

Istanbul özledin mi beni?

Bana koca bir kenti sunarken, küçük bir yürekteki adamı alan aşk, bilmediğim yanlarımı çıkar dar sokaklardan caddelere. Çıkar karşısına onun! Güneşi batıyor İstanbul'un kendi içine, en içime...

Düşlerimi döktüm arkasında kalan kızıllığına. Her sahnede dile getirilmeyen âmin, başımı bekledi. Ağladım. Ağlamak mevsimsiz durdu yüzümde. Ağlamadım, kin saldırdı kirpiklerime. Her şey suç unsuru, her şey bir intihara neden… En çok ne kalmadı geride, en az ne hatırlanıyor? Bilir mi ki? Ya da haykırsam İstanbul'a, duyurur mu sesimi? Şarkılarımda, siyah-beyaz kaldı gülüşüm. Kırmızı bir alınganlık oturdu dudak kenarlarıma. Derinden geldi gerçekler ve su yüzünü talana çevirdi. Aşk, al biraz da küskünlüğümü. Barış parmakları gönder; bana, ona...

Çok sesli bir yalnızlık oldu şimdi güncem. Boş boş sayfalarda anlatamadıklarımın anlamı var! Bunca insan neye kör, niye kör? Bildikleri, senin en dolanlı halindi aşk! Şimdi karşı karşıyayız. Neden çığlık atmıyorlar varlığımın ürkünçlüğüne? Neden ele vermiyorlar beni, seni? Bir ihbara meydan verir içimdekiler… Söyle İstanbul’a, konuştursun muhbir bakışlarını! Sır tutmak eski bir Bizans oyunu, susmaksa Osmanlı hikâyesi…

Aşk! Esaslı bir yalnızlıktı aradığım; buldum, yitirdi yalnızlığını o… Şairinden satın alınan çok kullanılmış yalnızlıklar bir beden küçük gelirmiş alana. Bana ondan en çok onun kaybettikleri kaldı. İstemedikleriydi payıma düşen! Anmayacağı anlardı bana bıraktığı! Gelişini beklemek, gidişini izlemek… Bana en çok onun ardı kaldı.

Yine gülsem diyorum hayatın en ciddi yanına. Umursamadan sersem umutlarımı, ki umudum olsa! Unuttuğum olsa! Ve bir de o var, onlar var! Unutmak ölümden önceki eylemim olur bunca çoğullukta. Ben’in yoksulluğunu anar mı? Aşktı, o ve benden oluşan biz! Aşktık biz. İkimiz seni yaratıyorduk, aşk! Sendendi sevgimiz, birbirimize oldu ihanetimiz. Ben yokken nasıl yaşar seni? Kimle yaşar, neden yaşar?

Kızılı silindi İstanbul’un… Bir öfkeydi batışı ve çattı gitti güneş… Her yan, karaya yeni bir ton! Göremiyorum, İstanbul’un suretine sinmiş düşlerimi. Düştüler mi bir bir? Oysa düştüler sadece! Çocukça, serserice… Dokundu bazı yüreklere, içine dert oldu bazı sıfatsız isimsizlerin…

Aşk, bırak kelimelerimi, bırak da güneşin ardından bir de ben çatayım İstanbul’uma!
Özlemiştir hırçınlığımı, özlemiştir kavgalarımı.
Özlemiştir, belki beni…
İstanbul..

Kahraman Tazeoglu

3 Aralık 2010 Cuma

Bi kac aydir gariplikler üst üste geliyor.
Yalnizlik, yogunluk, yorgunluk, gerginligim.
Ha üstüne bide telefonumun Annem, Isciler, Is arkadasim ve Muzzi disinda kimsenin aramamasi.
Böyle telefona teletabik duygular gönderiyorum calsin diye.
Yok ne arayanim var ne soranim.
Ölsem ruhu duymayacak kimsenin.
Salak sacma bi insan oldum ciktim.
Ota boka agliyorum yine.
Taham gecen gün nasil oldugumu sordu, kötüyüm dedim, yine mi depresyondasin dedi?
Ben seni 6 yildir taniyorum, 6 yildir depresyondasin" dedi.
Lan ben düzelmicekmiyim hic?
Isyani basicam yakinda.

Gecen gün arkadasimin evlenecegini ögrendim, cevrede taniyanlarin bi kacina "müjdemi isterim" dedim 10 kisiden 9undan ayni soruyu duydum "noldu kiz evleniyormusun, yoksa sevgili mi yaptin?" taktiniz dimi bana. Yok abicim sevgili de yapmadim, evlenmiyorum da, düsünmüyorum da. Anasini satiyim öyle bir asik olasim var ki. Ama ortada asik olunacak adam yok. Olsa da güvenmiyorum/güvenemiyorum.

Nolacak benim halim, sorarim size?
Offf. Gidip uyumak gerek bunun üzerine biraz. Belki kendime gelirim biraz.

Cavingtusmayl.

28 Kasım 2010 Pazar

Haydarpasa yaniyor!Tarihi Haydarpasa Tren Gari yaniyor!

Haydarpasa yaniyor! Tarihi Haydarpasa Tren Gari yaniyor!

Haberi canli canli CNN de izlerken gözyaslarimi tutamadim.
Annemin sorusu: "Nolmus kim ölmüs? Taniyormuydun?"
Taniyordum anne taniyordum, hatiralarimdi, bizzat benim hatiralarimdi.
Ölen koca gecmisim ve hatiralarim.

Heryerde ayni basliklar SON DAKIKA: Haydarpasa yaniyor! Tarihi Haydarpasa Tren Gari yaniyor!
"Hatiralarin yaniyor, tarihin yok oldu gitti Aysegül, unut artik!" dercesine.

Aglamak faydasiz, yanip kül olan hatiralarimi geri getirmez, ama bir yanginin beni bu kadar üzecegini tahmin etmezdim.

Haydarpasam, sakla bizi...

26 Kasım 2010 Cuma

//Bir daha geri gelmiyor giden.

Günler bak nasıl geçiyor bir bir
Geriye dönmek mümkün değil
Söyle kaç günlük ömrümüz kaldı
Kaç gün kaldı hiç belli değil
Üzüntüyü bırak sen yaşamaya bak
Bilmiyorsun yarın ne olacak
Gününü gün et sen
Gül eğlen neşelen
Bir daha geri gelmiyor giden
Belki şimdi sen gençsin güzelsin
Güvenme sakın bu günlerine
Bir gün elveda diyeceksin
Sen hayata, sevdiklerine
Üzüntüyü bırak sen yaşamaya bak
Bilmiyorsun yarın ne olacak
Gününü gün et sen
Gül eğlen neşelen
Bir daha geri gelmiyor giden
Ne aşklar vardır hep unutuldu
Hepsi bitti bir hayal oldu
Biraz kıskançlık birkaç hatıra
İşte aşkın hayatın sonu

15 Kasım 2010 Pazartesi

Bugün Bayram!

Evet bi kac saat sonra bayram sofrasinda olacagiz.
Anne, Baba, kardeslerim ve ben.
Bu kadar.
Sadece bu kadar.
Buna sükür.
Ama son bayramdan sonraki ilk "cekirdek aile" bayrami.
Buruk bi bayram.
Ömrümce ilk defa bu sene ramazan bayraminda bütün ailem bir aradaydi, ve en önemlisi memleketimdeydim.
Simdi?
Simdi yine burdayim. Gurbet dedikleri sacmaligin icindeyim.
Ben memleketimi özledim. Ailemi özledim. Cok özledim.
Sungurlumu özledim.
//
Memleketimin insanlarina ve bütün müslüman aleminine iyi bayramlar...

14 Kasım 2010 Pazar

Keşke çocukları avutabildiğim gibi avutabilsem kendimi..
Hayır, ağlama!
Bakkala gitti, gelecek.
Bakkala mı gittin bitanem?
İnan her şeyimiz var, gerek yok...

Cemal Süreya.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Bunalimdayim

Bunalimdayim. Fena halde. Ama kurtulucam ondan. Def edicem onu.
Uyicam, uyanicam, ise gidicem mutlu olucam, ama bunalim olmicam!
Defol git basimdan yaaa!

21 Ekim 2010 Perşembe

Garip-lik

Uzun zaman sonra tekrar kendime geliyorum. Kendimi buluyorum.
Kim oldugumu, ne oldugumu sorgulamayi bi kenara biraktim bugün.
"Ani yasa" metoduyla bakiyorum etrafa.
Aslina bakilirsa mutluyum ben.
Ama bi yanim buruk.
Gecmisin garipligi,
gelecegin korkusu,
birlestirdigimde yasanilmazmis gibi geliyor hayat.
Birseylerin eksikligi, yoklugu, yenikligi, gitmisligi, baskasinin olmuslugu...
Düsünmem gerekiyor artik, dün teselli veriyordum hatta "oldu bitti sorgulama, bitti gitti iste". Ama icim acidi onlari söylerken. Aslinda hep icimden gelenleri söylerim, gercekten icimden gelmiyorsa, hissetmiyorsam söylediklerimi karsimdaki insana söylemis olmus olmak icin de söyleme amacina girmem. Ne luzum hem? Ama ona söylemeliydim, o benim canim, kardesim...

Bitmisliklerin arkasindan konusmayi sevmem. "Bimislikler" ne garip geliyor insanin kulagina.
Varmis sürüp gidiyormus, ama bitmis iste. Niye bitmis? Sonuc? Kocaman bi HIC.
Tek dilegim beni o hiclige atan SEN, gercek bi hiclikte yasa.
Bitmisliklerinle,
hicliklerinle,
onsuzluklarinla,
onrsuzlugunla...

Sizi hic birseyin üzmesine izin vermeyin, hayat o kadar kisa ki, bir varmisiz, bir yokmusuz...

Sevgilerle...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Canim Istanbul


Canim Istanbul

Ruhumu eritip de kalipta dondurmuslar;
Onu Istanbul diye topraga kondurmuslar.
Icimde tuten birsey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan asip gecmis sevgilim.
Cicegi altin yaldiz, suyu telli pulludur;
Ay ve gunes ezelden iki Istanbulludur.
Denizle toprak, yalniz onda ermis visale,
Ve kavusmus ruyalar, onda, onda misale.

Istanbul benim canim;
Vatanim da vatanim…
Istanbul,
Istanbul…

Tarihin gozleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamli servi, ahirete perdelik…
Bulutta saha kalkmis Fatih’ten kalma kir at;
Pirlantadan kubbeler, belki bir milyar kirat…
Sahadet parmagidir goge dogru minare;
Her nakista o mana: Olecegiz ne care?..
Hayattan canli olum, gunahtan baskin rahmet;
Beyoglu tepinirken aglar Karacaahmet…

O manayi bul da bul!
Ille Istanbul’da bul!
Istanbul,
Istanbul…

Bogaz gumus bir mangal, kaynatir serinligi;
Camlica’da, yerdedir goklerin derinligi.
Oynak sular yalinin alt katina misafir;
Yeni dunyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarinda yangin cikan Uskudar,
Perili ahsap konak, koca bir sehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbali odalarda inletir <>i…

Kadini keskin bicak,
Taze kan gibi sicak.
Istanbul,
Istanbul…

Yedi tepe ustunde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten sayisiz belirisler…
Eyup oksuz, Kadikoy suslu, Moda kurumlu,
Adada ruzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her safak Hisarlarda oklar cikar yayindan
Hala cigliklar gelir Topkapi sarayindan.
Ana gibi yar olmaz, Istanbul gibi diyar;
Guleni soyle dursun, aglayani bahtiyar…

Gecesi sunbul kokan
Turkcesi bulbul kokan,
Istanbul,
Istanbul…

Necip Fazil Kisakürek // 1963

19 Ekim 2010 Salı

Ben Kimim?

Ben Kimim?
Az mıyım çok muyum?
Var mıyım yok muyum?
Ben neyim?
Masal mıyım gerçek miyim?
Kaç mıyım göç müyüm?
Hiç miyim suç muyum?
Ben kimim?
İbret miyim cinnet miyim?
Hiçlikler içinde kanayan yürek
Yokluklar içinde savaşan beden
Boşluklar içinde karışan zihin
Güçlükler içinde değil miyim?
Yoksa… Yoksa…
Her ihanete akıl erdiren
Her cehalete kılıf uyduran,
Her esarete fiyat biçtiren
Sen değil de ben miyim?