21 Ekim 2010 Perşembe

Garip-lik

Uzun zaman sonra tekrar kendime geliyorum. Kendimi buluyorum.
Kim oldugumu, ne oldugumu sorgulamayi bi kenara biraktim bugün.
"Ani yasa" metoduyla bakiyorum etrafa.
Aslina bakilirsa mutluyum ben.
Ama bi yanim buruk.
Gecmisin garipligi,
gelecegin korkusu,
birlestirdigimde yasanilmazmis gibi geliyor hayat.
Birseylerin eksikligi, yoklugu, yenikligi, gitmisligi, baskasinin olmuslugu...
Düsünmem gerekiyor artik, dün teselli veriyordum hatta "oldu bitti sorgulama, bitti gitti iste". Ama icim acidi onlari söylerken. Aslinda hep icimden gelenleri söylerim, gercekten icimden gelmiyorsa, hissetmiyorsam söylediklerimi karsimdaki insana söylemis olmus olmak icin de söyleme amacina girmem. Ne luzum hem? Ama ona söylemeliydim, o benim canim, kardesim...

Bitmisliklerin arkasindan konusmayi sevmem. "Bimislikler" ne garip geliyor insanin kulagina.
Varmis sürüp gidiyormus, ama bitmis iste. Niye bitmis? Sonuc? Kocaman bi HIC.
Tek dilegim beni o hiclige atan SEN, gercek bi hiclikte yasa.
Bitmisliklerinle,
hicliklerinle,
onsuzluklarinla,
onrsuzlugunla...

Sizi hic birseyin üzmesine izin vermeyin, hayat o kadar kisa ki, bir varmisiz, bir yokmusuz...

Sevgilerle...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Canim Istanbul


Canim Istanbul

Ruhumu eritip de kalipta dondurmuslar;
Onu Istanbul diye topraga kondurmuslar.
Icimde tuten birsey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan asip gecmis sevgilim.
Cicegi altin yaldiz, suyu telli pulludur;
Ay ve gunes ezelden iki Istanbulludur.
Denizle toprak, yalniz onda ermis visale,
Ve kavusmus ruyalar, onda, onda misale.

Istanbul benim canim;
Vatanim da vatanim…
Istanbul,
Istanbul…

Tarihin gozleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamli servi, ahirete perdelik…
Bulutta saha kalkmis Fatih’ten kalma kir at;
Pirlantadan kubbeler, belki bir milyar kirat…
Sahadet parmagidir goge dogru minare;
Her nakista o mana: Olecegiz ne care?..
Hayattan canli olum, gunahtan baskin rahmet;
Beyoglu tepinirken aglar Karacaahmet…

O manayi bul da bul!
Ille Istanbul’da bul!
Istanbul,
Istanbul…

Bogaz gumus bir mangal, kaynatir serinligi;
Camlica’da, yerdedir goklerin derinligi.
Oynak sular yalinin alt katina misafir;
Yeni dunyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarinda yangin cikan Uskudar,
Perili ahsap konak, koca bir sehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbali odalarda inletir <>i…

Kadini keskin bicak,
Taze kan gibi sicak.
Istanbul,
Istanbul…

Yedi tepe ustunde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten sayisiz belirisler…
Eyup oksuz, Kadikoy suslu, Moda kurumlu,
Adada ruzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her safak Hisarlarda oklar cikar yayindan
Hala cigliklar gelir Topkapi sarayindan.
Ana gibi yar olmaz, Istanbul gibi diyar;
Guleni soyle dursun, aglayani bahtiyar…

Gecesi sunbul kokan
Turkcesi bulbul kokan,
Istanbul,
Istanbul…

Necip Fazil Kisakürek // 1963

19 Ekim 2010 Salı

Ben Kimim?

Ben Kimim?
Az mıyım çok muyum?
Var mıyım yok muyum?
Ben neyim?
Masal mıyım gerçek miyim?
Kaç mıyım göç müyüm?
Hiç miyim suç muyum?
Ben kimim?
İbret miyim cinnet miyim?
Hiçlikler içinde kanayan yürek
Yokluklar içinde savaşan beden
Boşluklar içinde karışan zihin
Güçlükler içinde değil miyim?
Yoksa… Yoksa…
Her ihanete akıl erdiren
Her cehalete kılıf uyduran,
Her esarete fiyat biçtiren
Sen değil de ben miyim?